Ve geldi yaz ayları…
Sonunda çok şükür ameno! Anacım neydi o kış yaa bitmek bilmedi yağmur toz çamur…
Bitti bitmesine de şimdi de yeni bir dalga sardı insanoğlunu. Başımı yukarı
kaldırdım ve sesleniyorum! Küresel soğuyoduk hani biz şimdi nerden çıktı bu
sıcaklar? Azalarak bitmek terimini yaşıyorum an be an. Sıcak… Çok sıcak…
Şu hayatta en gıcık
olduğum şeylerden biri gereksiz samimiyettir. Hele ki bu saçma sapan insanlar
tarafından yapılırsa. Oğlum kim oluyorsun da bana ‘SEN’ diye hitap ediyorsun?
Bir şey almaya gidersin ’10 lira ama sana 5 olur’ cümlesi var ya o cümle var ya…
En büyük zevkim bunu diyen kişiye ‘Neden?!’ diye sormak. Çok güzel kilitlenip
kalıyorlar çünkü. Ve ben de zafer kazanmış bir edayla başım dik mağrur bir
şekilde uzaklaşıyorum oradan ha tabi ki şeytan diyo al o sattığını boğazına tık
ama hayatta bi çizgimiz bi imajımız var yani diğ miğ!? Aydın kesimdeniz
vesselam… Bugün de durakta sıcağın bağrında asla gelmeyen otobüsümü
bekliyordum. 10 dakika 15 20 derken baktım yarım saattir bekliyorum. Malum bu
sıralar grevler pek meşhur (sanki bir işe yarıyormuşçasına). Bu durum aklıma
gelince dedim ulan iett greve girmiş olmasın ve hareket amirliği denen aslında
tüm çapulcuların toplaşıp kız kestikleri yere doğru yaklaştım.
‘Pardon ama **
numaralı otobüs gelmeyecek mi?’ dedim tüm iyi niyetimle ama bu badem
bıyıklılara iyi niyet haram. Bu noktayı hep unutuyorum.
‘Sen onu mu
bekliyon’ dedi bana hadsiz adam. Tüm kan beynime sıçradı.
‘Sen?’ dedim
gözlerimi kısıp.
‘He sen’ dedi.
‘Beklemiyorum ben
bişey’ diye çemkirip geri yerime döndüm. Ama hani güzel Türkçe’miz gayet zengin
bir dildi? Hani kibardık biz? ‘Siz’ diye bir kelime vardı unuttun mu
kaarrdeeeşşş!! Neyse konumuz bu değil bu sadece sabahki sinirime içimi
dökmemdi.
Bugün yani tam
bugün Osmancan’la ayrılmamızın 2.yıl dönümü. Kutlu doğum haftam aslında. Tam 2
yıl 3 saat 16 dakika önce in a relationship’ten single bir hayata geçiş
yapmıştım. Başlarda üzülüyor insan da sonra sonra bakınca ne kadar hayırlı bir
iş yaptığını anlıyorsun. Zaten Osmancan ve hediyelerinden bahsetmiştim size.
Kendisiyle ilgili en çok sorun yaşadığımız konulardan biri de ‘kıskançlık’tı.
Hani bazı kızlar
der ya ay çok kıskanç ay beni boğuyor ay bilmem ne! Kıskanacak arkadaş! Erkek
dediğin kıskanacak! Burnundan getirecek onu giyme oraya bensiz gitme şunu yapma
diyecek! Gerektiği yerde yumruğu masaya vuracak. Acaba sevgililerinin
kıskançlıklarından yakınanlar siz hiç non-kıskanç bir idiotla olmayı denediniz
mi? Adam kıskansın diye olmayan şeyleri var gibi gösterirsin.
‘Hayatım şu çocuk
beni kesiyor kaç saattir?’ dersin ve aldığın tepki boş bir bakıştır sadece.
Alırsın bunu
alışverişe gidersin. Sırf tepkisini ölçmek için gidip en açık saçık transparan
elbiseyi denersin.
‘Bu nasıl sence?’
‘Yakıştı’
‘Sence de biraz
açık değil mi?’ (Bak burada baya ayan beyan ulan kıskansana bi sinyali
gönderiliyor)
‘Yoo bence değil.
İstersen al benim için sorun yok’
Geber e mi! Nefesin
boğazında tıkanıp kalsın! Sinek ilacında boğul! İşte benim Osmancan da tamı
tamına böyle bir türdü. Adamda kıskançlığın kı’sı yoktu! Neler yaptım neler
ettim ıh cık yok… Bir süre sonra ben de alışmıştım uğraşmıyordum artık. Ama bir
gün bir olay oldu ki gerçekten de şeytan dedi çarp suratına bir tane 2 80
serilsin yere…
Klasik bir
üniversite bahar şenlikleri dönemi okulun şenliğine gidiyorduk 2 kız
arkadaşımla. Osmancan ve arkadaşlarımın sevgilileri bizden önce gitmiş bizi
okulda bekliyorlardı. Otobüs yine en sevdiğimden tıklım tıkış herkes birbirinin
üzerinde… 3 tane çocuk geldiler yanımıza içimize düşecekler. Yer değiştiriyoruz
yine geliyorlar. Çileden çıktım ama yapılacak da çok fazla bir şey yok. Sonuçta
yoo bakmıyorum der ve öylece kalırsın ortada. Neyse sabır çeke çeke yol bitti
geldik okula. Tam otobüsten indik bir baktım bunlar da bizimle birlikte
indiler. Okulun bahçesine girdik peşimizden ayrılmıyorlar. Osmancan’ı aradım
bizi almaya gelin diye ‘Yaa siz gelin işte’ dedi benim canım anlayış topağı sevgilim.
Telefonu suratına kapadım ve hızlı adımlarla ilerlemeye başladık. Hava karanlık
kampüsün içi uzak… Neyse kızlarla birbirimize sokulduk yürüyoruz. Tam konser
alanına geldik çocuklar konuşmak için yaklaştılar bize o sırada Osmancan’ı
görüp boynuna atıldım. Bunu gören çocuklar tabi mosmor olup uzadılar
yanımızdan. Ruhu godoş olsa da Allah’tan fiziki görünüşü itibariyle biraz
tırsılan bir tip gibi duruyordu kendisi. Tüm rahatlığıyla bana ‘Naber’ dedi
yavşak yavşak. İçimden geçen tüm cevapları susturup iyidir dedim sadece. ‘Ya
hayatım yaa çok sinirliyim’ dedim. Ama vallaha da billaha da bu kez kıskansın
diye dememiştim. Gerçekten sinirliydim. Üstelik bu defaki case study de değildi
baya baya yaşanmışlıktı… Neyse bu neden ki diye sordu. Otobüste 3 çocuğun
yaptığı sarkıntılığı sonra konser alanına kadar dibimizde gelmelerini falan
olanları anlattım ve başımla çocukları işaret ettim. İstiyorum ki olay
çıkartsın, çocuklardan hesap sorsun ya da en kötü ihtimalle bi elimi tutup
kendine çeksin sarılsın bi bişey yapsın. Peki o ne yaptı?! Gerçekten bu noktada
kelimeler kıyafetini yitiriyor sevgililik kavramı tüm anlamsızlığıyla karşısına
çıkıveriyor insanın… Gayet rahat döndü gözümün içine içine baktı ve ‘E ne var
bunda hayatım? İnsanlar başka türlü nasıl tanışacaklar?’ dedi. Hani derler ya
başımdan aşağı kaynar sular döküldü diye. O an 40 kazan fokur fokur suyu
başımdan aşağı dökseler öyle bir etki yaratmazdı kanımca. Hiçbir cevap
veremeden içime içime sinirlenip tüm gece içtim ve o bunu asla ama asla bilmedi…
Şimdi dönüp bakıyorum da olayın en çok tuhafıma giden kısmı gerçekten de tüm
asosyalliğiyle insanların birbirleriyle bu şekilde tanıştıklarını düşünüyor
olması… Sana hayatta başarılar şekerim…
NOT: ÇOK SICAK!